Suriye'de SDG Türkiye için tehdit
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu toplantılarına geçen hafta devam etti. En son Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la olumlu ve önemli bir görüşme yapan heyetin bundan sonraki durağı İmralı olacak. Gelişmelerle ilgili Öcalan bilgilendirilecek. Olumlu giden komisyon toplantılarında birkaç önemli husus var ki bu çelişkiler ya da soru işaretleri giderilmeden sürecin hızlı şekilde ilerlemesi zor görünüyor. Habertürk'ten Bülent Aydemir yazdı..
Anladığım kadarıyla bu konuda Öcalan’ın inisiyatif alması ve devreye girmesi gerekiyor. Yapılan görüşmelerde şu üç konuda, terör örgütünün adım atması gerekiyor:
1-Suriye’de SDG’nin varlığı Türkiye için tehdit oluşturmaya devam ediyor. SDG konusunda Türkiye kamuoyunun haklı hassasiyetlerinin ve kaygılarının giderilmesi şart.
2-PKK, kendini feshetti ve sembolik silah bırakma töreni düzenlendi. Buna rağmen, terör örgütünden son yapılan açıklamada, “Türkiye’deki militanlarımızı Kuzey Irak’a çektik" denildi. Bu ne anlama geliyor. Silah bırakmış ve kendini feshetmiş bir örgüt, Kuzey Irak’ta ne iş yapar?
3-PKK terör örgütü dış destekle ve lojistikle ayakta duran bir örgüte dönüştü. Terör örgütünün tam manasıyla silah bırakıp feshedilmesiyle bu sorun ortadan kalkar ancak örgütün lejyoner bir vekâlet unsuruna dönüşmemesi için ne tür hamleler yapılacak?
ÖRGÜT BİR PROXY’YE DÖNÜŞEBİLİR
Suriye’deki iç savaşla birlikte ABD’nin terör örgütü PKK/KCK-PYD/YPG’ye desteği, DEAŞ terör örgütüyle mücadele adı altında silahlı devlet dışı bir aktöre olan desteğinin en belirgin ve yakın zamandaki örneklerinden biri olarak öne çıktı. ABD böylece çıkarlarını mümkün olduğunca az angajman ve kaynakla korumaya ve hedeflerine ulaşmaya çalıştı. Daha önceki angajmanlarını büyük bütçelerle yürüten ABD, bu tecrübelerden sonra çıkarları ile harcamalarının eşleşmediği durumlarda, devlet dışı aktörleri kullanma taktiğini izledi.
ABD’nin Suriye’deki ayrılıkçı terör yapılanmasına PKK/KCK-PYD/YPG ve Irak’taki otonom bir yönetime IKYY sağladığı eğitim ve donatım desteği sonucunda bu örgütler, Türkiye’ye yönelik düzenledikleri eylemlerle ciddi güvenlik sorunlarına ve insan hakları ihlallerine neden oldular.
Bu örgütler, aldıkları yardımları bölgedeki Arap ve Türkmen nüfusların aleyhine kullanarak, Kürt etnisitesinin bölgede egemen olmasını sağladılar.
ABD’nin devlet dışı aktörlere verdiği destek ve onların DEAŞ karşısında en etkin ortaklarından biri olarak tanıtılması ABD basınında ve ABD’li siyasetçiler arasında PKK/KCK-PYD/YPG terör örgütüne karşı sempatinin, uluslararası alanda kabul görmenin, görünürlüklerinin ve örgüte katılımların artmasına neden oldu.
ABD’nin sağladığı silah, finans ve istihbarat desteğiyle terör örgütü kontrol sahasını genişletirken; askeri ve ekonomik gücünü pekiştirdi. Terör örgütüne ABD tarafından verilen destek, uluslararası alanda örgüte yönelik siyasi mücadeleyi de zorlaştırdı.
Türkiye bu nedenle büyük bedeller ödeyerek ve şehitler vererek Suriye’deki güvenlik risklerini bertaraf etmek amacıyla Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarını düzenleyerek bir güvenlik koridoru oluşturdu. Bu kazanımlar heba edilemez.
İRAN’IN POZİSYONU
İran da Suriye’de devlet dışı aktörleri kullanırken, bunlar arasında bilhassa PKK/KCK-PYD/YPG terör örgütü ile ilişkileri ülkemizin milli çıkarlarını olumsuz etkileyen bir husustur. Türkiye karşıtlığı ekseninde buluşan İran ile PKK/KCK-PYD/YPG terör örgütü arasındaki pragmatik işbirliği, örgüt içerisinde İran yanlısı kanadın da etkisiyle sürdürülüyor. Bununla birlikte örgüt üzerindeki ABD ve Rusya etkisi, İran’ın PYD/YPG terör örgütü ile ilişkisini sınırlandıran bir unsur olarak görülüyor.
Komşu ülkelerin istikrarsızlaştırılarak güç kazanmalarının engellenmesi, bölgesel rekabette İran’ın öne geçmesi, Türkiye’nin bölgede etkinliğinin sınırlandırılması ve komşu ülkelerin kendine ve Şii milislere muhtaç hale getirilmesi maksadıyla uygulanan politikalar, bölgenin huzur ve güvenliği açısından risk teşkil etmektedir.
IRAK VE RUSYA’NIN PKK’YA BAKIŞI
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, PKK’nın Irak’taki varlığının da sona erdirilmesi gerektiğini vurguladı. Irak’ta da PKK gibi devlet dışı aktörler destekleniyor. Bu ülke yönetimi zaman zaman bu politikalarda Türkiye ile yakınlaşsa da PKK’yı doğrudan doğruya karşısına almamayı tercih ediyor. Ayrıca uluslararası baskı ve destek de PKK’nın buralarda varlığını sürdürmesini sağlıyor.
Yine kuruluşundan itibaren PKK/KCK ile yakın temasta olan Ruslar, PKK/KCK’nın sivil toplum örgütü kisvesi altında ülkesinde faaliyet göstermesine izin vermiş ve Soğuk Savaşın bitişi ile birlikte Balkanlarda, Kafkasya’da ve Orta Asya’da rekabet içinde girdiği Türkiye’ye karşı bu terör örgütünü bir araç olarak kullanan başlıca aktörlerden olmuştur.
Türkiye-Rusya ilişkilerinin 2000’li yılların başından itibaren hızla gelişmeye başlaması ile PKK/KCK meselesi geri planda kalsa da PKK/KCK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG’nin Suriye İç Savaşı’ndaki rolü, Rusya ile terör örgütünün işbirliğinde yeni bir sayfanın açılmasına vesile olmuştur.
PKK’yı terör örgütü olarak tanımayan Rusya, PYD/YPG’yi de terör örgütü olarak nitelendirmemiş ve bu örgütün 2016’da Moskova’da bir ofis açmasına müsaade etmiştir.
PYD/YPG mensubu teröristleri Cenevre ve Astana süreçlerine dahil etmek isteyen Rusya bu amacına ulaşamasa da üzerinde çalıştığı Anayasa taslağında, Suriye’deki Kürtlere kültürel özerlik verilmesi yönündeki teklifini açık bir şekilde ortaya koymuştur.